var GGAff = {id:28627,
width:300,
height:250,
direction:"Vertical",
performance:"high"
};
GGAff.errorMessage = '';
TÜRK İSLÂM DEVLETLERİ
1-Tolunoğulları (875-905):
Abbasi Halifeliği sınırları içerisinde kurulan müstakil ilk Türk
devletinin kurucusu Tolunoğlu Ahmet'tir. Oğuz Türklerinden olan Tolun,
Halife Mu'tasım zamanında cesareti ve bilgisi ile ün yapmış bir kişiydi.
Aynı şekilde cesur ve kültürlü olan oğlu Ahmet, ordu komutanı iken,
Mısır'a vali tayin edilmişti.
Ahmed Mısır'ı başarıyla yönetmiş ve kuvvetli bir ordu kurmuştu. Bağdat
ile arası açılınca bağımsızlığını ilân etti (875-884). Mısır maliyesini
düzeltip, halkı darlıktan kurtardığı için oldukça seviliyordu. Kısa
zamanda Suriye ve Çukurova yöresini ele geçirdi. Ahmet'ten sonra yerine
geçen oğlu Humâreveyh zamanında devletin sınırları Toroslara ve Irak'a
kadar genişledi. Ancak onun yerine geçenler devleti koruyamadılar.
Nihayet 905 yılında Abbasi kuvvetleri Mısır'a girerek Tolunoğullarına
son verdiler.
2- Ihşîdiler (935-969):
Mısır'da kurulan ikinci Türk devletidir. Devletin kurucusu Maverâünnehir
Türk beyleri sülalesinden olan Muhammed Ebubekir adında bir komutandır.
Babası Toğaç, Tolunoğullarının hizmetinde bulunmuştur. Mısır valisi
iken bağımsızlığını ilân eden Muhammed Ebubekir (935), önce topraklarını
Dicle'ye kadar genişletti. Daha sonra İslâm'ın mübarek şehirleri olan
Mekke ve Medine'yi devletine bağladı. Ölümünden sonra oğulları başa
geçtiyse de asıl idare kölesi Kafur'un elindeydi. Kafur'un ölümüyle
başlayan iç mücadelelerden faydalanan Fatimîler, Mısır'ı zaptederek
Ihşidîlere (Akşitler) son verdiler (969).İSLAMİ DÖNEM TÜRK DEVLETLERİ
KARAHANLILAR (840-1212)
Karahanlılar, daha önceki Türk devletlerinden farklı olarak,
hükümdarların ve halkının çoğunluğunun Müslümanlığı seçtiği ilk
Türk-İslâm devletidir. Bu sebeple Türk tarihi içerisinde Karahanlıların
özel bir yeri ve önemi vardır. Hâkaniye ve İlig-Hanlar adlarıyla da
anılan Karahanlı Devleti, başta Karluklar olmak üzere Çiğil, Yağma ve
Tuhsı gibi Türk Boylarına dayanıyordu. Karluklar, Balasagun merkez olmak
üzere Yedi-su bölgesinde bir devlet kurmuşlardı. Karluk yabgusu, bağlı
bulunduğu´ Uygur Hakanlığı'nın 840 yılında Kırgızlar tarafından
yıkılması üzerine istiklâlini ilân etti. Kendisini Türk hakanlarının
yasal halefi sayan yabgu Karahan unvanını aldı.
Karahanlıların ilk hükümdarı olarak Bilinen Bilge Kül Kadır Han,
Maverâünnehir'deki Sâmanî devleti ile mücadelelerde bulundu.
Oğullarından Arslan Han ulu hakan olarak Balasagun'da, Oğulcak Kadır Han
ise Talas'ta oturdular. Kadır Han 893'te başkenti Kaşgar'a nakletti. Bu
dönemde yeğeni Satuk Buğra Han Müslümanlarla temas kurdu ve Karahanlı
Devleti'nin başına geçince de İslâmiyet'i resmî din olarak kabul etti
(920). Bu tarihten sonra Abdulkerim Satuk Buğra han adıyla anıldı. Ancak
Karahanlı sınırları içersindeki halkın tamamiyle İslâmiyet'i seçmesi
Satuk Buğra Han 'ın oğlu Baytaş zamanında gerçekleşmiştir.
Karahanlı Hükümdarı Ebu Nasr Ahmed zamanında, kardeşi İlig Nasr
tarafından Samaniler devletine son verildi (999). Ebu Nasr Ahmed Abbasi
halifesi tarafından bir İslâm hükümdarı olarak tanınan ilk Karahanlı
hanı olmuştur. Karahanlı Devleti'nin sınırları Balasagun, Özkent ve
Tarım Havzası'nın batı kısmı ile Karakurum dağları dolaylarına kadar
genişlemişti. Güneyde Gazneliler ile komşu oldular ve mücadele ettiler.
Ancak hanedan arasında çıkan anlaşmazlık neticesinde devlet Doğu ve Batı
olmak üzere ikiye ayrıldı (1042). Doğu Karahanlıların başında Tamgaç
Buğra Han; Batı Karahanlıların başında ise Ahmet Arslan Han bulunuyordu.
Doğu Karahanlı Devleti (1042-1211): Doğu Karahanlı Devleti'nin sınırları
Kaşgar, Fergana, Balkaş gölü civarına kadar uzanmaktaydı. Devletin
merkezi zaman zaman Balasagun, Talas ve Kaşgar şehirleri olmuştur. Doğu
Karahanlı Devleti'nin ilk hükümdarı sayılan Tamgaç Buğra Han âdil ve
dindar bir kişi olarak tanınmaktaydı. Yusuf Has Hacib'in yazdığı Kutadgu
Bilig bu hükümdara sunulmuştur. Doğu Karahanlı Devleti 1090 yılında
Selçuklulara bağlandı. Devlet 1133 yılında Moğol asıllı Karahıtayların
hâkimiyetine girdi. Bu durum 1211'e kadar devam etti. Bölgenin tamamı
Cengiz Han tarafından istilâ edildi.
Batı Karahanlı Devleti (1042-1212)atı Karahanlıların sınırları batıda
Aral gölünden doğuda Çimkent ve Özkent'e kadar uzanmaktaydı. Devletin
başkenti önceleri Özkent idi. Daha sonra Semerkant ve Buhara devletin
merkezleri olmuştur. İlk hükümdarları Ahmet Arslan Han idi.
Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah bir Karahanlı prensesi ile evlenerek iki
devlet arasında akrabalık kurdu ve böylece Karahanlıları kendisine
bağladı (1089). Selçukluların Katavan Savaşı'nda yenilmesiyle beraber
Batı Karahanlılar da Karahitay hâkimiyetine girmişti (1141).
Harzemşahlar bölgedeki Moğol hâkimiyetine son vermiş, son Karahanlı
hükümdarı Osman Han'ı da ortadan kaldırarak, bu devleti yıkmışlardır
(1212).
GAZNELİLER (969-1187)
Gazneliler Devleti adını, Doğu Afganistan'da bulunan başkentleri
Gazne'den almaktadır. Ayrıca hükümdarlık hanedanının kurucusundan dolayı
Sebük-teginliler veya lâkaplarından dolayı Yemînîler diye de anılırlar.
Sâmanoğulları Devleti'nin (819-1005), dağılmaya başladığı sırada, bu
devlette komutanlık ve valilik yapan Türkler, bazı bölgeler de hâkimiyet
kurmuşlardı . Bunlardan biride Horasan Emiri Alp-Tegin'dir.
Alp-Tegin Doğu Afganistan'daki Gazne şehrini ele geçirerek, Gazneli
Devleti'nin ilk temellerini atmıştır 963). Alp-Tegin'in ölümünden sonra
yerine geçen oğulları aynı başarıyı gösteremeyince, Türkler Alp-tegin'in
komutanlarından Sebük- tegin'i başa geçirdiler (977). Sebük-tegin 'in
başa geçmesiyle, Gazneliler Devleti hükümdarlığın babadan oğula geçtiği
bir hanedanın idaresine girmiştir. Nitekim Sebük-tegin'in ölümüyle
birlikte tahta oğlu Mahmut geçti. Gazneli Mahmut zamanında, devlet en
parlak devrini yaşadı.Türk tarihinde sultan unvanını ilk defa Gazneli
Mahmut kullanmıştır. Gazneli Mahmut 1001-1027 tarihleri arasında
Hindistan'a 17 sefer düzenleyerek, Kuzey Hindistan'ı topraklarına kattı.
Bölge İslâmlaştı ve böylece Pakistan devletinin temeli atılmış
oldu.Gazneli Mahmut'un ölümü üzerine (1030) yerine geçen Sultan Mesut,
babası gibi dirayetli değildi. Selçuklu tehlikesinin artmasına rağmen, O
Kuzey Hindistan'a sefer düzenlemişti. Nihayet Dandanakan Savaşı'nda
Selçuklular karşısında büyük bir yenilgiye uğradı. Topraklarını
kaybederekHindistan'a çekilmeye mecbur kaldı. Sultan İbrahim zamanında
devlet Selçuklu hâkimiyetine girdi (1059). Afgan asıllı Gurlular, 1187
tarihinde Gazneli Devleti'ni ortadan kaldırdılar.
BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ (1040-1157)
Batı Türklüğünün en kalabalık ve güçlü kesimi olan Oğuzlar , II. Göktürk
Devleti ve Uygur Kağanlığı zamanında daha batıya göç etmek zorunda
kalmıştı. IX. ve X. yüzyıllarda gerçekleşen ikinci göçte, Guz adıyla
anılan bir kısım Oğuz kitleleri Doğu Avrupa'ya kadar ilerlemiş, asıl
kitle ise Seyhun nehri civarında kalmıştır .
Seyhun bölgesine gelen Oğuzlar, X. yüzyılda kışlık merkezleri Yenikent
olan bir siyasî teşkilât oluşturmuşlardır. Başkanlarına Yabgu denildiği
için bu devlete de Oğuz Yabgu Devleti adı verilmiştir. Devletin
sınırları Seyhun'dan Hazar Denizi'ne kadar uzanmaktaydı. Ancak Oğuz
Yabgulularında asıl siyasî ve askerî güç yabgudan çok sübaşı, yani ordu
komutanının elindeydi. Selçuklu Devleti'ne adını veren Selçuk Bey ve
babası Dukak da sübaşı görevinde olup, Oğuz yabgusu ile aralarında gizli
bir mücadele söz konusuydu. Nitekim kaynaklarda adı belirtilmeyen Oğuz
yabgusu, bir Türk zümresi üzerine sefer yapmak isteyince sübaşı Dukak bu
sefere itiraz etmiş ve bu yüzden aralarında kavga olmuş ve gizli
mücadele böylece gün yüzüne çıkmıştır. Bu olay Dukak'ı sübaşılıktan
etmişse de, onun ve ailesinin Oğuzlar arasındaki itibarını artırmıştı.
Nitekim ölümünden sonra oğlu Selçuk da sübaşılık görevine getirilmiş,
devletin askerî gücünü eline geçirmişti. Sübaşı Selçuk ile yabgunun
arası da açılmış, hem bu yüzden hem de yer ve otlak darlığı yüzünden,
Selçuk ve emrindekiler Maverâünnehir'e göç etmek zorunda kalmışlardır.
Selçuk Bey'in, Seyhun nehri kenarındaki Cent şehrine göçü (960) Selçuklu
Devleti'nin ortaya çıkmasını sağlayacak önemli bir gelişmedir. Cent'te
halkın büyük bir kısmı Müslüman idi. Selçuk ve kendine bağlı olanlar,
eski inanışlarıyla benzerlik gösteren bu dine sıcak bakıyorlardı. Kısa
bir süre sonra İslâmiyet'i kabul ettiler. Böylece siyasî ve sosyal
yönden de yeni bir kimliğe ve güce sahip olmuşlardı. Nitekim Selçuk Bey,
Oğuz yabgusunun yıllık vergiyi almak için gönderdiği memuru, kafire
haraç verilmeyeceğini söyleyerek Cent'ten kovdu. Müslüman olmayan
Oğuzlarla mücadele etmekten kaçınmadı. Böylece İslâm ve Türk dünyasında
şöhreti gittikçe yayıldı.
Müslümanlığı kabul eden Oğuz kitlelerinin kendisine katılmasıyla Selçuk
Bey, gücünü her geçen gün daha da artırmaktaydı. Sayılarının gittikçe
artması üzerine Selçuk Bey , Samaoğulları hükümdarından kendilerine yeni
bir yurt gösterilmesini istedi. Buhara yakınlarındaki Nûr kasabası
yurtluk olarak gösterildi. Seyhun'u geçen Oğuzlar, Nûr kasabasına
yerleşti. Buna karşılık Karahanlılarla çarpışan Samanoğullarına yardım
edildi. Ancak Samanoğulları Devleti kısa bir süre sonra yıkıldı (999).
Ülke Karahanlı ve Gazneliler tarafından paylaşıldı. Yüz yaşını geçmiş
olan Selçuk Bey 1009 tarihin de Cent'te vefat etti. Selçuk Bey'in 4 oğlu
vardı: Mikâil, Arslan (İsrail), Yusuf ve Musa. En büyük oğlu Mikail
babası hayatta iken bir savaşta ölmüştü (998). Bu sebeple Tuğrul ve
Çağrı adındaki iki oğlunu Selçuk Bey yetiştirmiştir. Yabgu unvanını
taşıyan Arslan, babasının ölümü üzerine başa geçti. Diğer kardeşi Musa
ise onun yardımcısı durumundaydı.
Arslan Yabgu, Maverâünnehir'i ele geçiren Karahanlılarla mücadele etti.
Karahanlılara karşı isyan eden Ali Tegin ile ittifak kurdu. Buhara'yı
ele geçirdiler. Bu güç birliğine karşı Gazneli Sultan Mahmut ve
Karahanlı Yusuf Kadır Han anlaşmaya vardılar. Gazneli Mahmut, görüşmek
isteği ile yanına çağırdığı Arslan Yabgu'yu tutukladı ve Hindistan'ın
kuzeyindeki Kalincar Kalesi'ne hapsetti (1025). Arslan Yabgu 7 sene
kaldığı bu kalede öldü(1032).Tuğrul ve Çağrı Beyler, amcaları Arslan
Yabgu'nun tutuklanması üzerine fiilen Oğuzların liderleri durumuna
geldiler (1025) . Ancak geleneğe uygun olarak diğer amcaları Musa'yı
yabgu ilân ettiler. Arslan Yabgu'nun ölümünden sonra Selçuklularda kısa
süren bir dağınıklık yaşandı . Arslan Yabgu'ya bağlı Türkmenlerin bir
kısmı, Gazneli Mahmut'un izniyle Horasan' a geçti. Bunlar ileride
Selçukluların Irak ve Horasan kolunu oluşturacaklardır. Arslan Yabgu ile
ittifak kurmuş olan Buhara hâkimi Ali Tegin, Tuğrul ve Çağrı Beylerin
kendine bağlı kalmasını istiyordu. Buna karşı çıkan Tuğrul ve Çağrı
Beyler ile Ali Tegin arasında şiddetli muharebeler cereyan etti.
Selçuklular Harezm bölgesine çekilmek zorunda kaldı. Gazneli Valisi
Harezmşah Altuntaş'ın gösterdiği bölgeye oturdular (1030 ). Ancak daha
sonra, artan Gazneli tehlikesine karşı Selçuklular, Ali Tegin ve Harezm
valisi ile ittifak kurdular.
Harezm'de Cent Hâkimi Şah Melik tarafından 7-8 bin Türkmen'in
öldürüldüğü korkunç baskın(1034), ve müttefikleri Harzemşah Harun ve Ali
Tegin'in ölümleri (1035) üzerine, Selçuklular Horasan'a geçmek zorunda
kaldılar. Tuğrul ve Çağrı Beylerin beraberlerinde Musa Yabgu ve İbrahim
Yınal kuvvetleri olduğu hâlde, Gazneli hâkimiyetindeki Horasan'a
girişleri, Gazneli sultanı Mesut'u oldukça telâşlandırdı. Çünkü daha
önce bu bölgeye gelen Türkmenler, Gaznelileri çok uğraştırmıştı. Bu
sebeple Gazneli Mesut büyük bir ordu hazırladı. Ancak Nesa yakınlarında
yapılan savaşta Selçuklular bu orduyu ağır bir yenilgiye uğrattı
(Haziran 1035). Gazneli Mesut, Selçuklulara bazı bölgeleri bırakmayı
kabul etti. Fakat Selçukluların kazandığı zaferi duyan Oğuz kitleleri
bölgeye akmaya başlamıştı. Bu durum karşısında Gaznelilerden yeni
bölgeler istendi. Bu isteği geri çeviren Gazneli Mesut, Selçukluların
üstüne yeniden bir ordu gönderdi. Serahs yakınlarında yapılan savaşta
Selçuklular yine büyük bir zafer kazandı (Mayıs 1038). Horasan'ın tamamı
Selçuklu hâkimiyetine geçti. Selçuklular bağımsızlıklarını ilân ederek
ilk idarî düzenlemeleri yaptılar. Tuğrul Bey ele geçirilen Nişapur'u
devlet merkezi ilân etti.
Horasan'ı kaybeden Gazneli Sultanı Mesut, Selçuklulara kesin bir darbe
indirmek için ordusunun başına geçti. Sefer esnasında katılanlarla
birlikte Gazneli ordunun mevcudu 100 bine ulaşmıştı. Selçuklu kuvvetleri
ise ancak 20 bini bulan hafif süvarilerden oluşmaktaydı. Bu dengesizlik
sebebiyle Selçuklu ordusu yıpratma savaşı vermeyi uygun bulmuştu. Bu
sebeple ordu çöllere doğru çekildi. Nişapur'a giren Gazneli Mesut,
Selçuklu ordusunu takibe koyuldu. Selçuklu birliklerinin vur-kaç taktiği
ile iyice yıpranan Gazne ordusuna karşı meydan savaşı yapma zamanının
geldiğine karar veren Çağrı Bey nihayet Merv yakınındaki Dandanakan
Hisarı önünde Gaznelileri karşıladı. Üç gün süren savaş sonucunda
Gazneli ordusu ağır bir yenilgiye uğratıldı (22-24 Mayıs 1040). Gazneli
Mesut beraberindeki 100 kadar atlı ile ancak kaçabildi ise de
Hindistan'a giderken kendi adamları tarafından öldürüldü.
Dandanakan Savaşı, Selçuklular için bir dönüm noktası olmuştur. Aslında
Serahs Savaşı'yla fiilen kurulmuş olan devlet, bu savaş neticesinde
hukuken bağımsızlığını kazanmış, bölge ülkeleri ve halife Selçuklu
devletini tanımıştır. Böylece bölgedeki en büyük güç hâline gelen
Selçuklular, Türkleri bir bayrak altında toplamaya başlayacak ve
İslâmiyet'in öncülüğünü üstleneceklerdir.
Dandanakan Savaşı'nın hemen ertesinde Tuğrul Bey Selçuklu Sultanı ilân
edildi. Merv'de yapılan kurultayda devlet teşkilâtı düzenlendi. Selçuklu
ülkesi ve ele geçirilmesi plânlanan memleketler Selçuklu hanedanına
mensup üç lider arasında taksim edildi. Buna göre merkezi Merv olmak
üzere Ceyhun ve Gazne arasındaki bölge Çağrı Bey'e; Herat merkez olmak
üzere Bust -Sistan arazisi Musa Yabgu'ya verildi. Tuğrul Bey Sultan
unvanı ile başkent Nişapur'da kaldı, Irak kendisine bağlandı. Çeşitli
bölgelere gönderilen diğer hanedan üyeleri de Sultan Tuğrul'un emrine
verildi. Bunlar daha sonra Büyük Selçuklulara bağlı kalmakla beraber
kendi devletlerini kurdular.
Hanedan üyeleri kendilerine ayrılan toprakları birer birer zapt
ediyordu. Doğuda yapılan seferlerde Çağrı Bey Gaznelileri tamamen
Horasan'dan çıkardı, Belh şehrini ele geçirdi. Karahanlıları barış
yapmak zorunda bıraktı. Çağrı Bey'in oğlu Yakutî Hint denizi
kıyılarındaki Mekran'ı aldı. Diğer oğlu Kara Arslan Kavurd ise
Buveyhîler'in hâkimiyetindeki Kirman'ı , Hürmüz Emirliği'ni ve Umman'ı
Selçuklu idaresine bağladı. Tuğrul ve Çağrı Beylerin birlikte çıktığı
seferde Harezm bölgesi tamamen Selçuklulara geçti. (1043) Tuğrul Bey
İran'daki birçok bölgeyi bizzat çıktığı seferle ele geçirdi. Tuğrul
Bey'in üvey kardeşi İbrahim Yınal, İran'ın en önemli merkezlerinden Rey
şehrini zapt etti ve Tuğrul Bey'i buraya davet etti. Tuğrul Bey, fetih
bölgelerine daha yakın olması sebebiyle Nişapur' u bırakarak, Rey'i
devletin yeni başkenti yaptı .(1042)
Tuğrul Bey zamanında Bizans ve Gürcülere karşı da büyük başarılar
sağlanmıştı. Arslan Yabgu'nun oğlu Kutalmış ve İbrahim Yınal,
Bizans-Gürcü kuvvetlerini Pasinler Savaşı ile büyük bir hezimete
uğrattılar (1048). Bu savaşta Gürcü Kralı Liparit esir edilmiş;
İstanbul'daki yıkık bir caminin onarımı ve Tuğrul Bey adına burada hutbe
okunması şartıyla serbest bırakılmıştır. 1054 yılında Tuğrul Bey
Azerbaycan'daki mahallî hükümdarları itaat altına aldıktan sonra
Anadolu'ya yönelmiş ve Malazgirt'i kuşatmıştır. Ancak kışın yaklaşması
üzerine geri dönmüş, Yakutî'yi Anadolu akınlarını devam etmekle
görevlendirmiştir. Tuğrul Bey, Abbasi Halifesi Kaim bi-Emrullah'ın
isteği üzerine, Şiî Büveyhoğullarının tehdidi altındaki Bağdat'a 1055 ve
1058'de iki kez girmiş ve böylece "doğunun ve batının hükümdarı"
unvanını bizzat halifeden alarak, Selçukluların İslâm dünyasının
koruyucu liderliğini üstlendiğini kabul ettirmiştir.Devletin kuruluşunda
önemli rol oynayan Çağrı Bey 1060'ta ve Sultan Tuğrul Bey ise 1063'de
öldü. Çağrı Bey cesareti ve kumandanlığı, Tuğrul Bey ise adaleti ve
siyasî zekâsıyla, II. Göktürk Devleti'ndeki Bilge ve Kül-Tigin
kardeşleri hatırlatan büyük şahsiyetlerdir.
Tuğrul Bey' in çocuğu yoktu.Bu sebeple Selçuklu tahtına Çağrı Bey'in
büyük oğlu Süleyman'ı vasiyet etmişti. Ancak Çağrı Bey'in diğer oğlu Alp
Arslan bunu kabul etmedi. Henüz çocuk yaştayken babasını temsil eden
Alp Arslan, Karahanlı ve Gaznelilere karşı başarılar elde etmiş, onları
itaate zorlamıştı. Bu sebeple Selçuklu tahtının hakkı olduğunu
düşünüyordu. Aynı zamanda Arslan Yabgu'nun oğlu Kutalmış da kendini
sultan ilân etmişti. Askerlerin desteklediğini alan Alp Arslan,
Kutalmış'ın isyanını bastırdı ve Rey'de tahta çıktı. Nizamülmülk'ü
vezirliğe getirdi (1064).Alp Arslan, devlet nizamını sağlar sağlamaz
Azerbaycan ve Anadolu üzerine sefere çıktı. Tuğrul ve Çağrı Beyler,
henüz devlet kurulmadan bu bölgelere akınlar düzenlemişler, kalabalık
Türkmen kitleleri batıya yönelmişlerdi. Bu sebeple Alp Arslan, yeni
fetih alanı olarak Anadolu'yu seçmiştir. Alp Arslan Azerbaycan ve
Kafkasya'da birçok kaleyi ele geçirdikten sonra Doğu Anadolu'ya girdi.
Hıristiyanlığın doğudaki en güçlü kalesi olan Ani'yi şiddetli bir
kuşatmadan sonra ele geçirdi. Ardından Kars'a girdi (1064).1065 yılında,
atalarının ilk yerleştiği şehir olan Cend'e gitti ve Kıpçakları
hâkimiyeti altına aldı. Kirman Meliki Kavurd'un isyanını da bastıran Alp
Arslan, böylece devletin doğu sınırlarının emniyetini sağlayarak, bütün
gayretini Anadolu'ya sarf etmeye başladı. Sultan Alp Arslan Azerbaycan
üzerinden Malazgirt'e gelerek burayı kısa sürede ele geçirdi . Ardından
Ahlat, Meyafarikin (Silvan), Amid (Diyarbakır) ve havalisini fethetti .
Sultan, Abbasi halifeliğini tehdit eden Mısır Fatimî Devleti'ne karşı
sefere hazırlandığı sırada Bizans İmparatoru Romen Diyojen'in Doğu
Anadolu'ya ilerlediğini öğrendi. Şam'a yürümekten vazgeçen sultan, hızla
geri döndü ve Malazgirt'te Bizans ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı.
Bu savaş sonuçları itibarıyla Dandanakan'dan sonra cereyan eden en
önemli meydan savaşıdır. Bu savaştan sonra Türkler için Anadolu'da yeni
bir dönem başlar.Sultan Alp Arslan, Malazgirt'ten sonra çıkan
karışıklıkları bastırmak amacıyla Maverâünnehir üzerine sefere çıkar.
Ancak burada esir alınan bir kale komutanı tarafından hançerlenir ve 25
Kasım 1072'de vefat eder .
Alp Arslan, kendinden sonra tahta geçmesi için oğlu Melikşah'ı veliaht
olarak hazırlamıştı. Nitekim Alp Arslan'ın ölümü üzerine Melikşah henüz
18 yaşında iken sultanlığa getirildi (1072). Melikşah öncelikle
sınırlara tecavüz eden Karahanlı ve Gazneliler'i yenerek, barışa
zorladı. Ardından amcası Kavurd'un isyanını bastırdı (1073).Devlet
merkezi Rey'den daha güneydeki İsfahan'a taşındı. Bizans'ın
Malazgirt'ten sonra anlaşmaya uymamaları üzerine Anadolu akınları
hızlandırıldı. Kutalmış'ın oğulları ve bazı Türkmen reisleri Batı
Anadolu'ya kadar akınlar düzenlediler. Bu arada Türkmen liderlerinden
Atsız Suriye'yi ele geçirdi. Kudüs şehri Fatımîlerden alındı. Melikşah,
kardeşi Tutuş'a Suriye'nin idaresini verdi (1078).Anadolu fatihlerinden
Artuk Bey, Melikşah'ın emriyle Arabistan Yarımadası'ndaki Hicaz, Yemen
ve Aden'i Selçuklu topraklarına kattı.Melikşah 1087'de çıktığı sefer
sonucunda Karahanlıların doğu kolunu da hâkimiyeti altına aldı. Sultan
Melikşah henüz 38 yaşında iken zehirlenerek öldü ( 1092).Melikşah
zamanında Büyük Selçuklu Devleti en geniş sınırlarına ulaşmıştır. Bu
sınırlar, batıda Anadolu ve Mısır'dan, doğuda Balkaş ve Isık gölüne;
kuzeyde Kafkaslardan güneyde Arabistan Yarımadası'na kadar
uzanmaktaydı.Melikşah döneminde Selçuklu Devleti en parlak yıllarını
yaşamıştır. Ancak Melikşah'ın ölümünden sonra gelişen bazı olaylar
devletin gücünü kırar. Büyük Selçukluların dağılışını hızlandıran
gelişmeleri şöyle sıralayabiliriz :
Haçlı Seferleriürklerin Anadolu'yu fethi ve Bizans'ı tehdit etmesi,
Kudüs'ün Müslümanların eline geçmesi gibi sebepler, Hristiyan dünyasını
ortak hareket etmeye yöneltmişti. Melikşah'ın ölümüyle başlayan taht
mücadelelerini fırsat bilen Hristiyanlar, haçlı seferlerini başlattılar
(1096). Suriye ve Filistin'in büyük bölümü Haçlıların eline
geçti.Bâtınîlik Hareketleri: Mısır'daki Şiî Fatımîler, Selçuklu
Devleti'ni zayıflatmak ve kendi propagandalarını yapmak için adamlar
yetiştiriyordu. Bu kişiler İslâmiyet'le tamamen ters düşen inanışlar
taşıdıklarından Bâtınî adıyla anılmışlardır. Bunlardan biri de Hasan
Sabbâh'dır. Cahil kitleler arasında taraftarını artıran bu kişi Hazar'ın
güneyinde yer alan Alamut kalesini ele geçirmiş ve burayı üs olarak
kullanmıştır (1090). Haşhaş gibi uyuşturucularla kendine bağladığı
fedaîler vasıtasıyla, devletin ileri gelenlerine suikastlar tertip
etmişlerdir. Nitekim Melikşah'ın ünlü veziri Nizamülmülk de bu fedaîler
tarafından öldürülmüştür.
Melikşah bu kötülük yuvasını yıkmak için Türkmen reisi Kızıl Sarıg'ı
Alamut'a yollamış, fakat sultanın ölümü üzerine kuşatma kaldırılmıştır.
Batınîlik hareketi XIII. yüzyıl ortalarına kadar faaliyetine devam
etmiştir.
İç Mücadeleler: Selçuklu Devleti'nin dağılmasında esas rol oynayan,
kendi aralarındaki mücadeleler olmuştur. Taht kavgaları, bağlı
beyliklerin bağımsızlığını ilân ederek birbirleriyle mücadele etmeleri
ve isyanlar ülkenin düzenini bozmuştur .
Melikşah'ın ölümü üzerine Selçuklu tahtına oğlu Berkyaruk geçmişti
(1092). Fakat Suriye Selçuklu Meliki Tutuş yeğeninin hükümdarlığını
kabul etmeyerek, taht üzerinde hak iddia etti. Tutuş, Berkyaruk ile
yaptığı savaşı kaybetti ve öldü (1095). Bu zafere rağmen Bâtınî ve Haçlı
hareketleri karşısında başarılı olamayan Berkyaruk, henüz 25 yaşında
iken öldü (1104).
Berkyaruk'tan sonra Selçuklu tahtına kardeşi Mehmet Tapar geçti
(1104-1118) . Haçlılar ve Gürcülere karşı bazı başarılar kazanıldıysa da
iç mücadeleler birliğin sağlanmasını engelliyordu.
Mehmet Tapar'ın ölümünden sonra tahta oğlu Mahmut geçmişti. Melikşah'ın
diğer oğlu Horasan Meliki Sencer kendini sultan ilân etti ve Mahmut'u
himayesine aldı (1119). Böylece Sencer büyük sultan olurken, Mahmut Irak
Selçuklu Sultanı olarak kalıyordu. Selçuklu başkentini Merv'e taşıyan
Sultan Sencer, Büyük Selçuklu Devleti'nin son büyük hükümdarıdır. Onun
zamanında devlet tekrar eski gücünü toparlamaya başlamıştır. Bu sebeple
Sultan Sencer zamanı için ikinci
imparatorluk devri adı verilir.
Sultan Sencer henüz Horasan meliki iken Gaznelileri ve Karahanlıları,
1121'de ise Afganistan'daki Gurlu Devleti'ni kendine bağlamıştır. Ayrıca
Selçuklu ülkesinin tamamında hâkimiyet kurarak birliği sağlamıştı.
Fakat 1141 yılında doğudan gelen Kara-Hıtaylar 'a karşı yaptığı Katavan
Savaşı'nda yenilince itibarını kaybetti. Maverâünnehir Kara-Hıtayların
eline geçti . Ülkede tekrar otorite boşluğu doğdu. Nitekim İran asıllı
memurların fazla vergi istemesi üzerine, devletin asıl unsuru olan
Oğuzlar (Türkmenler ) isyan ettiler, daha fazla toprak istediler. Sultan
Sencer soydaşı olduğu Oğuzlara esir düştü (1153). Oğuzlar Horasan
bölgesini ellerine geçirdiler. Sultan Sencer serbest bırakıldı. Fakat
bir müddet sonra öldü. Sencer'in ölümüyle Büyük Selçuklu Devleti fiilen
son bulmuştur (1157).Büyük Selçuklu Devleti, Karahanlılar ve Gazneliler
ile başlayan Türk-İslâm devlet geleneğini sağlam temellere oturtan ilk
büyük cihan devletidir. Daha sonra kurulan Türk devletlerine her açıdan
örnek olmuşlardır .
Dandanakan Savaşı'ndan sonra yapılan kurultayda ülkenin çeşitli
bölgelerine hanedan üyelerinin idareci olarak gönderildiğini
belirtmiştik. Gönderildikleri bölgelerde, devlete bağlı kalmak şartıyla
kendi idaresini kuran bu kişiler, Melikşah'ın ölümünden sonra (1092)
bağımsızlıklarını ilân etmeye başlamışlardır. Bu dönemde ülke dörde
bölünmüştür: Irak ve Horasan, Kirman, Suriye ve Anadolu.
Irak ve Horasan Selçukluları (1092-1194):
Irak ve Horasan Selçuklu Devleti'nin merkezi durumundaydı. Sultan Mehmet
Tapar'dan sonra Selçuklu tahtına geçen oğlu Mahmut tahta geçtiği sırada
amcası Sencer Horasan meliki idi. Sencer Mahmut'u tahttan indirdi ve
himayesine aldı. Mahmud, merkezi Hemedan olan Irak Selçuklu Devleti
sultanlığına getirilirken, Sencer büyük sultan sıfatıyla Horasan'daki
Merv'de tahta oturdu. (1119) Irak Selçukluları, Azerbaycan'dan Fars
bölgesine, Horasan Selçukluları ise Maverâünnehir'den Afganistan'a kadar
uzanan bölgeleri içinde barındırmaktaydı. Irak Selçuklularının son
sultanı III. Tuğrul devrinde yönetim aslında atabeylerin eline geçmişti.
Sultan Tuğrul'un Harezmşah Tekiş'e yenilmesiyle Irak Selçuklularının
toprakları Harzemşahlara geçti (1194).