TÜRKLERİN ORTA ASYA’DAN ÇIKIŞI VE GÖÇLER
GÖÇLER
Türklerin tarih içerisinde çok geniş bir coğrafyaya yayıldıkları ve göç
ettikleri bölgede güçlü devletler kurduklarını biliyoruz. Bu Türk
göçleri, atalarımızın ilkel göçebe bir toplum yapısına sahip oldukları
gibi, yanlış ve haksız bir iddianın da mesnedi olarak gösterilmeye
çalışılmıştır. Halbuki bu göçlerin sebep ve sonuçları göz önüne
alındığında, Türklerin ilkel göçebe bir anlayışla değil, aksine, kendine
has yüksek bir kültür ve medeniyetin sahibi ve yayıcısı olarak göç
ettikleri görülür. Dünya üzerinde atı ilk kez ehlileştiren ve onu binek
hayvanı olarak kullanan Türkler, atın sağladığı hız ile yüksek devlet ve
toplum telâkkilerini geniş coğrafyalar üzerinde hâkim kılmıştır. Konar
göçer, atlı yaşantının temelinde büyük oranda hayvancılık ve kendine
yeterli bir ziraat kültürü yer alır. Dolayısıyla, Türk göçleri bu
yaşantıya uygun olan sahalara doğru olmuştur. Hem Türk tarihi hem de
Dünya tarihi üzerinde çok büyük tesirleri olan bu göçlerin birçok
sebepleri vardır. Bu sebepleri şöyle sıralayabiliriz:
1-GÖÇLERİN SEBEPLERİ
İktisadî ve Sosyal Sebepler: Daha çok hayvancılıkla geçimlerini sağlayan
Türkler, kuraklık, salgın gibi tabiî olayların etkisiyle göç etmek
zorunda kalmışlardır. Otlakların yetersiz kalması veya nüfusun artması,
Türkleri, iklimi ve coğrafyası müsait yeni bölgelere sevk etmiştir.
M.S.IV. yüzyıldaki Hun göçlerinde, Orta Asya'da hüküm süren "kuraklık"ın
etkili olduğunu biliyoruz.
Toprağın artan nüfusu besleyemez hâle gelmesi veya hayvanlar için
yeterli otlakların kalmaması, iktisadî düzeni sarstığı zaman, Türkler,
kendi yaşantılarına uygun, tabiatın zengin ve nispeten nüfusun az olduğu
bölgelere yönelmişlerdir. Selçuk Bey ve Arslan Yabgu'ya bağlı
Türkmenlerin Horasan ve Harezm'e göçmeleri veya XI.-XII. yüzyıllarda,
Anadolu'nun Selçuklular tarafından fethinde bu durumu görebiliriz.
Siyasî Sebepler: Yabancı kavimlerin baskısı veya kendi aralarındaki
hâkimiyet mücadelesi göçlerin diğer bir sebebidir. Meselâ XI. yüzyıldaki
Kitanlar'ın hücumu Türklerin batıya göçlerini beraberinde getirmiştir.
Orhun-Yenisey'deki Uygur Devleti'nin 840 yılında yine bir Türk kavmi
olan Kırgızlar tarafından ortadan kaldırılması, Kutlu yurt Ötügen'in
elden çıkmasıyla neticelenmiş ve Uygurlar, Turfan, Kansu, Tarım Havzası
gibi daha güneydeki bölgelere göç etmek zorunda kalmışlardır. Belki de
Uygurların meşhur "Göç" destanı bu olayın hatırasını taşımaktadır.
Destanda vatanı sembol eden "Kutlu Dağ"ın Çinlilere verilmesi ve
Çinliler tarafından dağın parçalanarak Çin'e götürülmesi, ülkede felâket
ve kuraklığa sebep olur ve bütün canlı cansız mahlûkat "göç, göç" diye
inler. Bu ilâhî emre uyan Uygurlar, Beşbalıg'ın olduğu yere gelerek beş
ayrı şehir kurarlar. İlkel göçebelerde görülmeyen bu mukaddes vatan
anlayışı, istiklâl ile perçinlenmektedir. Türkler, istiklâlini
kaybetmektense göç etmeyi yeğlemişler ve kendilerine yeni vatan
aramışlardır. Türklerdeki bu güçlü vatan oluşturma ve devlet kurma
geleneği, atalarımızı yeni fetihlere sürükleyen diğer önemli bir
sebeptir. Zaman içerisinde, dünyayı huzur ve sükûna kavuşturmayı,
insanları adalet ve eşitlik içinde yönetmeyi töresinin bir hususiyeti
olarak hedefleyen bu fütuhat anlayışı, Türklerde, "Cihan Hâkimiyeti
Mefkûresi"nin doğmasını sağlamıştır.
Dolayısıyla Türk göçleri ilkel göçebe anlayışından farklıdır. Göçebeler
vatan kavramını tanımayan, nerede duracağı belli olmayan ilkel
topluluklardır. Türkler ise vatan kabul ettikleri ülkede, belirli yaylak
ve kışlaklar arasında yaşayan "töreli" bir millettir. Bu sebeple eski
Türkler konar göçer bir hayat yaşamaktaydılar.